Lohusalık dönemi cinselliği olumsuz yönde etkiler mi?
Lohusalık bedenin doğumun ardından fiziksel ve ruhsal toparlanma sürecidir. İki kişilik
bir aile hastaneden en az 3 kişi olarak dönmüştür. Psikolojik olarak kadın bebek için
anne rolüne adaptasyon sürecindedir. Çift ilişkisi içinse doğum “sevgili” olmaktan,
“anne sevgili” ya da “baba sevgili” olmaya geçiştir. Bebeğe bakım vermek yeni ebeveynler
için mutluluk kaynağıdır, ama alışılmadık zorluklar da içermektedir ve yorucudur. Aynı
zamanda ev bebeğe, anneye, aynı zamanda kendi annesi aracılığıyla yeni babaya bakım
verilmesi amacıyla kalabalıklaşmıştır. Kuşkusuz ki bu süreçte cinselliği keyifli
yaşayabilmek hatta “yaşayabilmek” zorlaşmıştır. Kadının lohusalık hüznü yaşaması, doğum
sonrası depresyon geliştirmesi riskleri de vardır.
Ruhsal süreçlerle birlikte kadın fizyolojik olarak da değişimler yaşamaktadır. Doğum
sonrası oluşan hormonal değişiklikler ve emzirme sırasında salınan hormonlar kadının
cinsel isteği ve uyarılmasında azalmaya yol açabilir, vajinal ıslanma gecikebilir ya da
olmayabilir. Zaten evrimsel açıdan bakılırsa bu dönem kadının yavru bakımı yapması
gereken, tekrar gebe kalmasının, bir başka deyişle üremesinin istenmediği bir dönemdir.
Ancak evrimin ileri basamağındaki insanlar için cinsellik sadece üreme amaçlı değildir
ve sürdürülmelidir. İnsan cinselliği sadece hormonlarla belirlenmediği, sosyal
koşullarla da etkilendiğinden bazı kadınların cinselliği yaşantılamasında hiçbir
değişiklik olmayabilir. Kuşkusuz ki sorunsuz sürdürülebilen cinsellik, değişen bedenine
rağmen kadının kendini yeniden arzulanabilir, çekici ve beğenilir hissetmesini
sağlamakta ve ruh sağlığını olumlu etkilemektedir. Bebek için de tutku, aşk, sevgi ve
yakınlık içeren bir ortamda büyümek önemlidir.
Araştırmacılar kadınların doğum sonrası ortalama 12 hafta içinde gebelikten önceki
cinsel ilişki sıklıklarına döndüklerini tespit etmişlerdir. Genel kabul gebelik öncesi
cinsel yaşamları keyifli olan çiftlerin lohusalık döneminde de cinselliği keyifli
yaşadıkları yönündedir. Öncesinde cinselliği evliliğin mecburiyeti olarak gören, haz
almayan kadınlar lohusalığı cinsellikten kaçınmayı meşrulaştıran bir dönem olarak
algıladıkları ve cinselliği erteledikleri bilinmektedir.
Doğum sonrası ne zaman cinsel ilişkiye başlanmalı?
Genel görüş doğum yapmış kadının ruhsal ve fiziksel toparlanmasının 6 hafta süreceği,
yine bu dönemde oluşan yoğun akıntının zorluk oluşturabileceği ve cinselliğin doğum
sonrası 40. günden sonra başlayabileceği yönündedir. 40 gün rahim ve vajinanın
toparlanması, eski haline dönmesi ve fiziksel yorgunluğun azalması için verilen süredir.
Aslında burada “cinsel ilişki” kavramından ne anladığımız önemli. Dokunmalar,
kucaklaşmalar, öpüşmelerin de cinsel yakınlık kurmanın en önemli yollarından biri
olduğunun altını çizersek, hemen doğum sonrası cinselliğe başlamanın uygun olduğunu
belirtebiliriz.
Aslında önemli olan çiftlerin kendilerini seks için hazır hissetmeleridir ki bu süre
değişkenlik gösterebilir. Cinsel birleşme ertelenmiş bile olsa doğumun hemen sonrası
dönemde cinsel yakınlaşmaların başlaması kadına, erkeğe ve çift ilişkisine iyi
gelecektir. Kuşkusuz ki bu yakınlık hissi ve çift ilişkisinin pozitif olarak etkilenmesi
bebeğin gelişiminde de olumlu katkılar sağlayacaktır.
Doğum sonrası dönemde kadının süt verme süreci cinselliği etkiler
mi?
Hem olumlu hem olumsuz olarak etkileyebilir. Anne sütüyle beslenmenin çocuk için sayısız
avantajı olduğu bilinmektedir. Bu avantajları sağlayan olmak, kadının kadınlık algısını
güçlendirir, kendini daha “kadın” hissediyor olmak cinsel isteği arttırabilir. Yine süt
veren kadınlarda fiziksel toparlanma sürecinin kısalacağı bildirilmektedir. Bazı
araştırmalar emziren annelerin daha erken dönemde gebelik öncesi cinsel istek ve
aktiviteye döndüklerini bildirirken, bazı araştırmacılar emzirmenin cinsel aktiviteyi
olumsuz etkilediğini öne sürmektedirler.
Süt verilmeye devam edildiği sürece “prolaktin isimli hormon yüksek kalır ve bu hormonun
cinsel isteği azaltabileceği, vajinal ıslanmayı geciktirebileceği bilinmektedir.
Kayganlaştırıcı krem kullanımıyla birleşmede ağrı yaşanması giderilebilir.
Öte yandan cinsel yakınlaşmalarda göğüslerden süt gelebilir, bunun sıkıntıya yol
açmaması için göğüslerin fazla uyarılmasından kaçınılmalıdır.
Doğum sonrası dönemde birleşmede ağrı neden olur, tedavisi var
mıdır?
Doğum sonrası cinsel birleşmede ağrı (disparoni) sık rastlanan bir durumdur. Değişen
hormonlar cinsel isteği azaltır, uyarılma azalır, uyarılmanın azalması, vajinal
ıslanmanın az ya da hiç olmasına sebep olacağından birleşmede ağrı olur. Ağrı
deneyiminin yinelenmesi, isteksizliği arttırır, istek olmayınca uyarılma ve ıslanma
azalacağından kısır döngü sürer gider. Anlaşılacağı üzere çoğunlukla durum fizyolojiktir
ve kendiliğinden hormonların eski düzeyine dönmesiyle düzelir, bu geçici dönemde
kayganlaştırıcıların kullanımıyla ağrı engellenir. Aslında sevişmenin uzatılması ve
uyarının arttırılması da vajinal ıslanmayı arttırarak ağrıyı azaltacaktır.
Nadir olarak normal doğum yapmış kadınlar doğum kesisi (epizyotomi) bölgesindeki
hassasiyet ya da o bölgede oluşmuş bir enfeksiyon nedeniyle birleşmede ağrı
yaşayabilirler.
Çok daha nadir olarak travmatik yaşantılanan doğum ve operasyonlara ikincil olarak
vajinismus gelişmiş olabilir, bu durum profesyonel destek gerektirir.
Kadın doğum uzmanınızla sorunu paylaşırsanız size uygun bir hijyenik kayganlaştırıcı
önerecektir. Sorun devam ederse ayırıcı tanı için uzman yardımı almanız önemlidir.
Estetik kaygılar nedeniyle cinsellikten uzaklaşan kadınlara ne
önerilebilir?
Kilo alımı, değişen bedeni nedeniyle estetik kaygıları olan, kendini beğenmeyen kadının
eşi tarafından arzulanılmayacağı endişesiyle cinsel yakınlıktan kaçınmasına sık
rastlanır. Kaldı ki cinsellik sırasında da bedeniyle aşırı zihinsel meşguliyeti olan
kadınlar kendi hazlarını da engellerler. Biz “Siz yeni doğum yaptınız, şişman olmak için
daha geçerli bir nedeniniz olamaz” deriz genelde. Kadının bu haliyle de çekici
görünebileceğini, kadın olarak yine arzulanılabilir olduğunu bilmeye ihtiyacı vardır ve
bu konuda eşinden geri bildirim alma ihtiyacı içindedir. Erkeğin de yeni rolüyle ilgili
zorlukları olabileceği, anne bebek ilişkisinde dışlanmışlık hissedebileceği, yeni doğum
yapmış birinden cinsellik talep etmenin uygun olmayabileceği gibi kaygıları olabileceği,
onun da anlaşılmayı ve desteklenmeyi bekleyebileceği gerçeği akılda tutulmalıdır.
Kaygıları paylaşmak sorunun çözümünü de getirecektir.
Eşler doğumdan sonra gelişebilecek cinsel sorunlarla nasıl başa
çıkabilirler?
Lohusalık ve doğum sonrası sürecin geçici bir dönem olduğu akılda tutulmalıdır.
Öncelikle eşlerin daha gebelik döneminden başlayarak bazı zorlukları öngörerek cinsel
yakınlaşmayı sürdürmek için çaba harcamaları, cinselliği konuşulabilir kılmaları
önemlidir. Doğumu izleyen süreç, eşlerin yeni rol ve sorumluluklarına alışmaları
dönemidir. Bu dönemde bebek açısından büyük ailenin yardımına kuşkusuz ki gereksinilir,
çiftin kalabalığa rağmen evde yaşam alanı yaratması, kısa süreli de olsa yalnız kalmak
için çaba sarfetmesi, bebeğin kendi odasının düzenlenmesi hem çift ilişkisinin hem de
cinsel yaşamın korunmasını sağlayacaktır. Kuşkusuz ki çocuğun ihtiyaçları önemlidir,
ancak bu dönemin zorlukları düşünüldüğünde cinsel haz kolay ulaşılabilir olma özelliği
nedeniyle de kendimize zaman ayırmanın en keyifli yollarından biridir. Cinsel yaşamın
doktorun önerdiği zamanda başlatılması, çok fazla ertelenmemesi yararlıdır. Sorunları
konuşmak, gereğinde yardım almak önemlidir. Cinsel ilişki sıklığı hemen eski düzeye
gelmeyebilir ancak, bunun kalıcı bir işlev bozukluğuna dönüşmesi engellenebilir.
Doğumdan bir yıl sonra, cinsel yaşam da sorunlar devam ediyorsa cinsel tedavi
uzmanından yardım alınması önerilir.
CETAD web sitesindeki yazımdan alınmıştır.
www.cetad.org.tr
http://www.cetad.org.tr/news.aspx?detail=48