Sokakta eşiyle sorun yaşamamak için gözlerini yerden kaldırmayan bu nedenle başkalarıyla çarpışınca da günlerce surat asılan, şiddet gören kadınlar tanıyorum, uykularından uyandırılıp “rüyanda kimi görüyordun” diye sorgulanan erkekler.. Kaç evde güzellik yarışmaları seyredilemiyor ya da seyrettirilmiyor farkında mısınız?.. Partner kıskançlığı..Kimi zaman insanca, insana ait bir duygu olarak kabul gören, biricik olma, aidiyet, sevgi, aşk göstergesi.. Kimi zaman yıkıcı, zorlayıcı, engelleyici, aşağılayıcı tutumlara yol açan, hastalık haline dönüştüğünde hayatı çekilmez kılan.
Galiba sorun kıskançlığı duyumsamakta değil, yaşantılarken ne yaptığımız, nasıl davrandığımız, ötekini nasıl kısıtladığımızda. Peki normalin sınırı nerde başlıyor, nerde bitiyor? Kıskançlık aslında insanın doğasında olan bir duygu, terk edilme tehlikelerine ve sadakatsizliğe karşı kişide bir savunma aracı olarak gelişiyor. Çocukluk döneminde değer yargıları ve baskılama mekanizmaları yeterince gelişmediğinden kıskançlık sansürsüz olarak ortaya çıkabiliyor, bunun gelişim için olumlu yönleri de var. “Büyümek” kıskançlık dahil tüm duygu ve dürtüleri kontrol altına almayı öğrenmek, olumsuz duyguyu olumlu hale çevirebilme becerisi kazanmak bir yanıyla.
Kıskançlık, sonuçları iki tarafı da zedelemediği sürece ilişkiyi besleyici ve zenginleştirici bir rol oynayabiliyor. Romantik bir ilişki içinde kıskançlığın belli seviyede varolması kötüye işaret değil, bazen her iki kişi tarafından da “çok seviliyor olma”yla eş tutulabiliyor. Çiftler elbette birbirlerinin günlük hayatlarıyla ilgilenip, soru sorabilirler. Ama soruların asla sorgulama halini almaması,bunaltıcı ve kısıtlayıcı olmaması gerekiyor.
Aşırı kıskanma ise sevgiyi gideren bir unsur olabiliyor. Çiftlerden birinin devamlı olarak diğerinden şüphe etmesi, onu izlemesi, her hareketinin ve sözünün altında başka bir anlam araması her iki taraf için de gerçekten zor. Kıskanç partnerlerin bir kısmında korku egemen; ihmal edilme korkusu, terk edilme korkusu, partnerini kaybetme korkusu, partnerini bir başka hemcinsiyle paylaşma korkusu... Bir kısmında ise derin bir güven problemi var ve karşı tarafa bağlanmada güvensizlik yaşıyor. Bazen kıskançlık kıskananın kendi duygusunu ötekine yansıtması olabiliyor.”Eğer ben başkalarıyla yakınlaşsam onlara ilgi duyabilirim, o halde sen sakın başkasına yakınlaşma, ilişki kurma ki..” Sonuç; Anlamsız karşı çıkışlar, özgürlüğü kısıtlayıcı davranış ve isteklerde bulunma…En uç noktada hastalıklı olana ise hiç girmeyelim.
Kıskanılan partner ne yapar? (psikolojik şiddet görmeyip, eve kapatılmayıp, çağdaşça!! kıskanılan şanslı!! azınlıktan bahsediyorum, ancak onların bir seçim yapabilme hakları vardır çünkü.) Önceleri karşı cins arkadaşlardan, hatta tüm arkadaşlardan uzaklaşabiliyor ve bunu akla uygun hale getiriyor. Öyle ya partneri onu seviyordur, pek de gerek yoktur artık arkadaşa, nasılsa paylaşmak, sinemaya gitmek, yemeğe çıkmak için evde hazır arkadaş- eş vardır zaten. Bu tür ilişkiler“Ne zamana kadar iki insan birbirine yetebilir” sorusunu gündeme getirmediğiniz sürece sürüp gidebiliyor..
Unutulmamalıdır ki aşırı kıskançlıklar yaşandığında, kıskançlıkla kendine savunma düzeneği oluşturan kişi, asıl amacını yani hedefi elde etmekten çok onu kaybetmeye yol açan tavırlar sergilemeye başlayacak, bu da en azından ilişkinin bozulmasıyla sonuçlanacak, belki de kehanet gerçekleşecektir. Sorunu karşılıklı oturup konuşmak, iki tarafın da birbirlerini anlamaya çalışması, duygu paylaşımı ve karşılıklı güven oluşturmak ilişkilerdeki pek çok sorun gibi kıskanan ve kıskanılanların da sorununun çözülmesine ilk adım. Ötekinin duygusuna empati yapabildiğimizde, kıskanan partner ne kaygıyla bunu yapıyordur, kıskançlık nedeniyle kısıtlanan taraf ne yaşıyordur anlayabildiğimizde ortak noktalarda buluşabilmek olası gibi görünüyor..